Ben
bir korkağım!
Çocukluğumdan
beri korunarak büyütüldüm. Sokağa mı çıkmam gerekiyor, gündüze sığdırıldım. Balon
mu almam gerekiyor ablalarla, abilerle gönderildim. Üşümeyeyim diye hep
yelekler giydirildi soğukta. İlaçlar hep üst raflara yerleştirildi. Bilmediğim
şeyleri yememem, tanımadığım insanlarla konuşmamam öğütlendi her zaman. Ne izinsiz bir şey almama müsaade edildi, ne
de istediğim arkadaşları seçmeme. Aman ha, denildi. Filan kes filan yere gitmiş
de filan şeylerle karşılaşmış da Allah korumuş…
Korkaklık
bana küçükken öğretildi!
Kendimle
ilgili kararların neredeyse hiçbirini kendim almadım. Ne aldığım pantolonun yan
cepli olmasını, ne tabağımdaki yemeğin sonraya kalmasını, ne de saç modelimin sevdiğim
futbolculara benzemesini isteyebildim. Yüzdüğüm belli olmasın diye dereye hep
çıplak bedenle girmek, oynadığım belli olmasın diye topa hep çıplak ayakla
vurmak zorunda kaldım. Ne zaman ödev yapmam gerektiği, günde kaç saat
çalışmamın yeteceği hep önceden belirlendi. Benim kendime yetmeyen aklım, aklı
kendisine bol gelen kişilerce şekillendi her zaman. Daha önce görmüş ve yaşamış
olanlar, görmemiş ve acemi olan bene anlattı anılarını. Düştükleri hatalar
teker teker anlatılıp yapmamam, yaşadıkları güzellikler ne pahasına olursa
olsun yaşamam gerekenler olarak tembihlendi daima. Onlar gibi giyinip onlar
gibi konuşmam, aynı cümleler kurup aynı hayatı yaşamam istendi. Düşüncelerim
düşüncelerine, hayallerim geçmişlerine benzemeli, korktuklarından korkup,
sevdiklerinden hoşlanmalıydım. O zaman tam olurdum. O zaman adam olurdum çünkü!
Korkak
büyüdüm ben!
Cebimde
sevgiliye verilmek üzere yazılmış mektuplar yıprandı daima. Ellerim hep tek
başına terledi. Ne zaman bir karar alsam, ne zaman önüme güzelden bir yol çıksa,
kulağımda sesler çoğaldı aniden. Yüreğime nasihatler birikti. Millet ne
der’ler, Bize yakışmaz’lar, Ayıptır, günahtır’lar… Ben hep arada kaldım
bitirişlerde. İçimdeki sesi vuramadım karşıya, dokunamadım yasak olana, hayır
diyemedim sağa, sola, ötekine, berikine. Ki o yüzden geceleri daha çok büyüdüm.
Geceleri daha çok kendim oldum ve uykusuz saatler, sorgulu çoğalışlarda daha
çok yaşadım. Sabaha umutlar yükleyerek, yarına yeminler ederek büyüdüm.
Ve
hala bir korkağım!
Siyasi
bir partiye üye olmaya, politik bir duruşa bürünmeye, yönetimi, iktidarı
eleştirmeye korkuyorum. Yurdumun dört bin yanında orman kesenden kadın öldürene,
rüşvet alandan adam kayırana, hırsızlık yapandan insan zehirleyene onlarca insan
türemiş durumda, ben susuyorum. Ne bir insan ölümüne dur diyebiliyor, ne dört
bir tarafı saran savaşa karşı gelebiliyor, ne de “Yeter artık ulan!” deyip
sokağa fırlayabiliyorum. Televizyon seyrediyor, internete bakıyor, birkaç küfür
savurup kayıtsız kalıyorum… Yemek yediğim, nefes aldığım ve uyuduğum küçücük
evimde başıma bir şeyler gelmesinden korkuyorum. Bağırışlara, feryatlara, yardım
çığlıklarına tanık oluyor, görmezden geliyorum. Üç maymunu oynuyorum kendi kendime.
Görmediğime, duymadığıma, bilmediğime inandırıyorum kendimi… Kanallar
değiştiriyorum üst üste, fotoğraflar paylaşıyorum ardı ardına ve zamanla unutuyorum.
Bu benim alışkanlığım, bu benim korunma şeklim, bu benim standart yaşamım…
Kim
miyim ben?
Bana
bu ülkede “vatandaş” diyorlar…
0 Yorumlar