Anlamak,
bir şeyin ne demek olduğunu, ne işe yaradığını, neye işaret ettiğini kavramak
ve ya öğrenilen yeni bir bilgiyi var olanla ilişkilendirip, özümsemek anlamlarına
gelir. Bütün insanlar, bilgiyi alma, işleme ve ihtiyaç duyduğunda kullanabilme
iradesine müştereken sahiptir(özel durumlar dışında). Sahip olduğumuz zekâ,
bilgiyi alır, ilişkilendirir ve kullanılmak üzere depolar. Kullanılan bilgi
aktifleşip, zenginleşir, kullanılmayan ise pasif kalıp, silik duruma geçer. Bu,
genel bir kuraldır. Ancak bilgiyi alan kişinin sahip olduğu anlama ve ihtiyaç
duyma seviyesi, kullanılan bilginin özümsenme ve kullanılma biçimini de etkiler
ve bu, kişiden kişiye değişkenlik gösteren bireysel öğrenme farklılıklarını
oluşturur. Bir insanda öğrenme, keşfetme, yaratma ve bulma iradesi güçlü iken,
bir diğerinde umursamama, merak etmeme ve ya durağan yaşama gibi iradelerin
mevcut olması gibi; birinin matematiksel teoremlere ilgi duyup, bir diğerinin
bulutların maviliğine dalması gibi... Anlamanın kendisi de bireyseldir.
İnsanların,
öğrenecekleri şeyleri gözlemleyip ihtiyaç duyduklarını kapmaları, işe yarayış
biçimlerine göre bu bilgileri kategorize edip, kullanılmak üzere depolamaları bize
şöyle bir doğru verir; öğrenmek, keyfi bir eylemdir… Yani insanlar, öğrenmek
istediklerini öğrenir, anlamak istediklerini anlar, unutmak istediklerini de unuturlar
aslında. Ne yaşanılan hayat, ne dâhil olunan kültür, ne cinsiyet, ne de yaş;
insanların anlama ve öğrenme farlılıklarını oluşturan şey, ihtiyaç seviyeleri
ve ilgi düzeyleridir. Bir insan bir bilgiyi ne kadar merak eder ve onu öğrenmek
için ne kadar iştahlanırsa, bilgi o kadar iyi anlaşılır ve o derece iyi
öğrenilir. Çünkü merak edilen her bilgi insanda bir ihtiyaç yaratır. İhtiyaç
doyuma ulaşmak ister ve doyuma ulaşan her bilgi insana bir mutluluk verir. O yüzden deneyimleyerek elde ettiğimiz
bilgilerimiz daha kalıcıdır. O yüzden bizdeki ifadeleri daha nettir ve daha iyi
anlaşılırdır. Zevk veren bilgi harekete geçirir, bizde bir arzu yaratır ve aynı
davranışı yeniden yapma isteği doğurur. Bir başkasına, bir yenisine, daha
iyisine gitmemizi sağlar. Güçlendirir…
Çocuklarımızın
okullarda anlatılan bilgileri anlayamamalarının, anladıkları bilgileri kısa
sürede unutmalarının ve eğitim öğretim kurumlarının var olan çekiciliklerini
gitgide kaybetmelerinin nedenlerinden biri de budur; iştah kaybı… İstediğimiz
kadar daha çok çalışmaya, düzenli olmaya, ödev yapmaya atıfta bulunalım; sunulan
hizmet ve malzemenin, kullanılan içerik ve materyalin artık öğretemediği
ortadadır. Eğitim kurumlarının beğeni öğelerinden uzak oluşu, deneyimleyerek bilgiye
ulaşılabilecek yaşam alanlarının olmamayışı, popüler eğlence ve kültürlenme
ağlarından uzak oluşları ve tamamının doğurduğu iştahsızlık hali ortadadır.
Bütün alanları belirlenmiş, uygun seviyeleri oluşturulmuş, konu içeriğinden,
kullanılacak malzemeye kadar her alanı çizilmiş müfredatların, uygulamada
başarısız oluşlarının nedenlerinden biri de budur. Artık insanlar, hayatın her
alanını eğlenerek deneyimlemek ve sadece yararlı olan tercihlerle yaşayarak
geçirmek istiyor. Filanca padişahın falanca ülkeyle yaptığı bilmem hangi
savaşın hangi nedenlerinin sorulduğu sistem, artık öğrenciye mantıklı gelmiyor.
Öğrenci bunu öğrenmek için iştahlanmıyor ve ilkini öğrendiğinde bir diğerini
öğrenmeye ihtiyaç duymuyor. Artık öğrenci, kullanmadığı ve işine yaramadığı
bilgiyi unutacağını, bunun gereksiz bir uğraş olduğunu, dünyanın artık yaşayan
ve çoğalan bir bilişim ağına dönüştüğünü biliyor. Yaş eksenli kurulan, zekâların
eşitliğini kabul eden sistemin, buyuran irade itaat eden zekâ yöntemiyle artık öğrenciyi
eğitemediği gerçeğini görüyor. Kendi çemberinde dolanan, kendi kaderini
tekrarlayan ve hep birkaç adım geriden takip eden sistemi beğenmiyor. İlgi
duymuyor, katkı sunmuyor, dâhil olmuyor…
Aradıklarını
bulamıyor çünkü… Mutlu olamıyor, ihtiyacını gideremiyor, meraklanmıyor, farklı
bir şeyle karşılaşmıyor, enerjisini boşaltamıyor, bir enerji yakalayamıyor;
yor, yor, yor… Bilgi sağlayıcıları bu kadar çeşitlenmiş ve öğreticiler bu kadar
zenginlenmişken her sabah aynı öğretmen ve sınıfa, aynı tebeşir ve tahtaya artık
dayanamıyor… Artık herkesin cebinde kaygan zeminli öğretmenler var. Kızmayan,
yorulmayan, hakaret etmeyen… Gerektiğinde oyunlar sunan, selfie’ler çektiren,
arkadaşlar bulan… Artık bilgiyi parmaklar dağıtıyor. Parmaklar kapılar açıp,
parmaklar kapatıyor… Ve bunun için okula gitmek de gerekmiyor… Azar işitmek,
düzgün giyinmek, kurallara uymak da gerekmiyor… Dünya değişiyor… Sistemler
değişiyor… Ve her sistem kendi insanını yaratıyor…
İstediğimiz
kadar çocuklara salak, aptal, akılsız gibi sıfatlar yükleyelim, istediğimiz
kadar çalışmadıklarını, kafa yormadıklarını, öğrenemediklerini söyleyelim,
istediğimiz kadar iyi öğretmeni, iyi öğrenciyi, sınıfları temiz okulları,
özverili anne babaları övelim; değişen bir durum olmayacaktır. Özgürleşemeyen,
keşfetmeyen, merak etmeyen, ilgi duymayan, iştahlanmayan öğrenci,
öğrenmeyecektir. Öğrenmek için adım
atmayacak, öğretmene ihtiyaç duymayacak, okul ortamını beğenmeyecektir…
Öğrenmek,
bireysel bir tercihtir…
1 Yorumlar
Çok doğru hocam , çocuklar da öğrenmek için iştah eksikliği çok . Bizler çocuk dönemlerinde en basiti ;oyun oynadığımiz da hep yaratıcı fikirler çıkardı farklı metaller le farklı oyuncaklar yapardık. Sistemin vermiş olduğu hazır bilgi rafları ve sadece o hazır bilgiler le yetinmek
YanıtlaSil