İnekler Risk Almaz...


İnekler Risk Almaz, Enver İleri

Üniversitede bir arkadaşım vardı. Ne zaman beraber sahile çıksak, yıllarca okuyacak olup atanamayacağından şikâyet eder, sürekli bir şekilde iş alternatifleri üzerinde kafa yorardı. Şu iş böyle yapılırsa karlı olur, bu iş şu şekilde yapılırsa para kazanılır, filan iş filan nedenden dolayı riskli, falan iş filan nedenden dolayı avantajlı der dururdu. Bir defasında sahil boyunca karşılaştığımız yalnız insan sayısını üşenmeden saymış ve elektriği keşfetmişçesine bir sevinçle “ Vallahi buldum!” demişti. İnsanların yalnızlıklarına çare olacak, kısa bir müddet de olsa onları farklı bir insanla konuşmanın mutluluğuna götürecek, kendi istedikleri konuda, kendi istedikleri biçim ve sürede onlarla muhabbet edecek bir iş gelmişti aklına; Gezinti arkadaşlığı… Küçük bir tabela hazırlayacak, sahil yolunun girişinde oturacak ve muhabbet etmek isteyen insanlarla, belirli bir ücret karşılığında sahil boyunca yürüyecekti. Ne onları eleştirecek, ne düşüncelerine itiraz edecek, ne de kendini anlatacaktı. Onların hikâyesi, onların yaşamı ve tabi onların parası…

Geçenlerde, uzun bir aradan sonra küçük bir sürpriz yapmak için oturduğu köye, yanına gittim. Hemen köyün girişinde yeni yapılmış, sarı boyalı evlerini ve babasının çok uzaklardan bile görülebilen pembe gölgelikli marketini daha önce de gördüğümden, hemen kapısında indim. Babası görür görmez tanıdı ve oturduğu tabureden kalkarak beni karşıladı. Çok sıcak, daima gülümser, eski kaçakçılardan kendisi… Arkadaşımı sordum, dağda çobanlık yaptığını söyledi. İnek güdüyormuş! Çok şaşırdım. Bana hiç anlatmamıştı. Anlamlandıramadım ilkin. Ele avuca sığmaz hayallerle yaşayan, kafasında sürekli bir şekilde kariyer hesapları dolaşan bir insan, nasıl olurda böyle bir işe girişmişti? Hangi neden onu buraya sabit kılmaya yetecek kadar güçlü olabilirdi merak ettim. Gelmesini bekleyecek kadar dayanamadım ve yanıma bir genç alıp dağa doğru yürümeye başladım. Asıl hikâyeyi de o esnada öğrendim. Meğer bizimkisi, felsefeden mezun olup köyde yaşamaya başlayınca buralarda bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanmış ve almış babasını karşısına “Bak baba!” demiş, “Ha beni evlendirip elli milyarını harcadın, ha o elli milyarı bir iş kurmam için bana verdin, aynı şey değil mi? Eee madem aynı şey, ver o elli milyarı helalleşelim” demiş. Düşünmüş bir ara babası, zaman istemiş, vermiş sonra. Almış bizimkisi parayı, kurmuş küçük çiftliği, başlamış ekolojik üretime. Tarımdı, besiydi, meyve ağacıydı derken koca bir alana yayılan, yemyeşil bir çiftliğe sahip olmuş altı yılda. Şimdi de zevkten dağdaymış, seviyormuş inekleri…
Yanına vardığımızda bostandan topladığı birkaç domatesle, peynir ekmek yiyordu tek başına. Görür görmez ayaklandı ve güçlü bir sevinçle bana sarıldı. Üniversite yıllarının, sahil yürümelerinin, paylaşılan küçük hayallerin taze hatıralarıyla, bizi birbirimize karşı sorumlu kılan geçmişimizin canlı kanlı anılarıyla sarıldı. Yüzüme baktı, gülümsedi… Konuşmayı seven iki insan ve özlenen bir muhabbet olunca konuşmaya başlamamız da uzun sürmedi. Yemeğini topladı, beni getiren arkadaşa teşekkür edip yolladı ve oturduk. Ben, öğrencilik yıllarımızdan söze girip sahilde para kazanma anımızı anlatınca gözlerinin içi güldü. Derin derin baktı. Muhabbete uzun zamandır aç bir insanın bütün içtenliğini kuşandı. Yavaş yavaş, tane tane söze girdi.  İnsanların fakir ve paralarının az olmasının hayal güçlerinin de az olacağı anlamına gelmediğini, kendisiyle yenişebilen insanın başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını söyledi. Biraz da içinde bulunduğu duruma açıklık getirmek istercesine, kendini tanımayan insanın basit bir yaşam sürdüğünü, basit ve standarda bağlanmış bir yaşama mahkûm olan insanın, gözün az gördüğü, kulağın az işittiği bir yerde hayallerinin de çürüdüğünü anlattı. Köyünden örnekler verdi. İnsanların hareketsiz, amaçsız yaşantılarını eleştirdi. Bilincin, ayırt edebilme ve farkında olma durumu olduğunu, insanın ilk olarak kendini tanıması gerektiğini söyledi. Ona göre insan, önce kendini sorgulamalı, kendi potansiyelinin farkına varmalı ve yapabileceği şeyin her zaman en iyisine ulaşmak için çaba göstermeliydi. Çevresinde birçok insan, kendi küçük dünyasında sadece yemek yiyerek,  nefes alıp uyuyarak yaşıyordu. Birçok insan günün hiçbir vaktinde saate bakma ihtiyacı bile duymuyordu. Yerinde duran, hareket etmeyen, kendi içinde doyuma ulaşıp, kendi varlığına aç kalan bir düzende yaşıyordu. Dışarıya kapalı, yeniliğe kapalı, değişime kapalı halde…
Karşımda, dinlenilmeyi uzun zamandır bekleyen, dolmuş bir adam duruyordu. Konuşmaya, tartışmaya ve paylaşmaya aç bir insan… Karşımda her zamanki arkadaşım duruyordu; eleştirel, sorgucu ve idealist… Devam ettik. Uzun uzadıya, detaylıca konuştuk. Onlardan olamazdım, dedi.  Hem kendini, hem onların hayatını değiştirebilmeli ve bunu burada, onlarla yapmalıydı. Yaptığı şey çok riskliydi ama buralarda rızk, riskten geçiyordu. Aldığı inekler doğurmayabilir, kurduğu sera küçük bir fırtınada uçabilirdi. İşler yolunda gitmeyebilir, büyük zararlara uğrayabilirdi. Ama kazanacakları pahasına, kaybedeceklerini göze almalıydı. Risk hem fırsat, hem tehlikeydi onun için ama asla bir salak cesareti değildi. Değişkenliğin olduğu yerde her zaman çok yüksekti, her an gerçekleşebilecek bir ihtimaldi ama gerekliydi. Hepimiz elimiz altındakini koruma ve haddinden fazla değer vererek varlık meselesi haline getirme eğilimindeydik. O yüzden çok korkuyor ve o yüzden adım atamıyorduk. Kendimizi tanır, gücümüze inanırsak, en iyi yolu bulacak, en güzeline ulaşacak kudret vardı zaten hepimizde. Ama önce kendimize güvenmeyi öğrenmeliydik. Yaşamın kararlarımızla şekillendiğini, bir adım atılmadan hata bile yapılamayacağını deneyimlemeliydik. O zaman değişebilir, o zaman değiştirebilir, o zaman insanları kendimize inandırabilirdik…
&
Akşama doğru köye döndüğümüzde oğluyla gurur duyan, gözlerinin içi gülen bir baba profili bulduk karşımızda. Oturduk biraz, meyve suyundan içtik. Ben oğlumdan, ineklerin değil insanların risk alabildiğini öğrendim, dedi. Değişimin kendince hikâyesini sundu kısaca Eskiden oğlunun, kendi adıyla anıldığını ama şimdi kendisinin oğlunun adıyla tanınır duruma geldiğini anlattı övünçle. Bir babanın oğula, oğlun babaya etki edebilme durumunu paylaştı. Bazı güzelliklerin, bazı yaşantı ve duyguların bulaşıcı olduğunu söyledi. İnanmak gibi, cesaret gibi… Bazen birkaç soru gerekliydi, bazen birkaç adım, bazen de birkaç cesur insan… Gerisi herkeste vardı zaten… Gerisinin adı ‘yaşam’dı zaten… Gerisi hepimizdeydi…

Fotoğraf:https://www.globalcapital.com/article/b1g14hvd3f49ff/rentenbank-eur500m-005-dec-2029

Yorum Gönder

0 Yorumlar