Toprak
sahaların direksiz kalelerinde tatlısına, gazozuna maçlar yapardık küçükken.
Mahalli kurallar, hatırlanası dostluklar, hayali büyük umutlarla doluyduk. Üç
kornerin penaltı, röveşatanın çift gol kabul edildiği zamanlardı; güzeldi… Radyodan parçaların istendiği, çıkma
tekliflerinin güllü çiçekli, narin kokulu sayfalara yazısı güzel arkadaşlarca
yazıldığı, herkesin biraz şair, her sevgilinin biraz nazlı olduğu aşklar
yaşanırdı; güzeldi… Karlı bir kış
gününde ayakları poşetli, elleri pamuktan bir ninenin “Martılara simit için
sadaka!” diye dilenmesi manidardı; güzeldi… Bir babanın akşam eve dönüşü, bir
bulutun insan şekli alması, bir şiirin en derine dokunması yaşamsaldı; güzeldi…
Sevgililer, arkadaşlar, hayaller, rüyalar, oyuncaklar, yemekler, çeşit
çeşit/mevsim mevsim şehirler vardı; güzeldi... Üniversite yılları güzeldi…
Askerlik anıları güzeldi… İlk çocuğa isim aramak güzeldi… Kavuşmak güzel,
sarılmak güzeldi…
Kadimdi mücadelesi
insanın! Güzellik, ezeldendi!
Gözlere keskin
ve çekici bakışlar veren sürmeler, terletmeye karşı sakız ağacından merhemler,
karartılmış veya alınmış kirpikler, pembeleştirilmiş elmacık kemikleri, lal
rengi verilmiş ağızlar ve el/ayak tırnaklarına sürülmüş kınalar; doğanın
uyumuna benzemeye çalışan erkekler, kadınlar, kraliçe ve hükümdarlar… Bazı
dönemlerde şeytan işi denilip kurban edilen kadınlar, bazı dönemlerde Meksika
çaylı, zeytinyağı aromalı/masajlı banyolar, bazı dönemlerde Afrodit ile
Pandora’nın savaşına bağlanan anlatılar; hoş ve tatlı olanın ölümcül ve
aldatıcı olanla savaşı; insanlar… Güzelliği elit tabakaya aitler, sabun
görmemiş köleler, bakım ve kozmetiğin koynunda şehvet ve kibir yüklü gezginler,
sadelik arayıcıları, estetik kaygılılar, orantısal uyumcular, gerçekçi
simetrikler; farklılar…“Ayna ayna söyle bana! Var mı benden daha güzeli bu
dünyada?”hikâyelerinde yaşayanlar, “Güzelden üç günde bıkarsın, çirkine üç
günde alışırsın” uyumuna sığınanlar, “Ben güzele güzel demem, güzel benim
olmadıkça” boşluğuna saplananlar; yalnızlar…
Envai çeşit “güzel”
vardır etrafta!
Dalında
yenilecek bir yaz meyvesi tadında; içine, en içine temas eder insanın. Göreceli
bir zarafette, herkeste farklı bir hoşlantıya dönüşür. Çeşit çeşit objeye, rengârenk/canlı
kanlı bir gövdeye bürünür. En yalnızına, en uzağına, en özeline bile temas
eder. Zamanın ötesine taşır insanı, ruhu yüze yansıtır… Katışıksız bir zevke, tılsımlı/ mahrem bir
zarafete, mutluluğa, bütünlüğe, uyuma döner yüzünü. Sevgi aşılar bazısına,
bazısına tanrıyı sevdirir. Anlam ve biçim ortaklığına, zaman ve hakikat
doğruluğuna götürür insanı. Peşinde oldukları, arzuladıkları, istedikleri,
rüyasında/hayalinde gördükleriyle sınar. Hissel bir temada, anlamı detayda saklı
bir hoşlantıda sunar hüznünü.
Göze görünür
ilkin, gözden doğar!
Silsilesi kabarık
bir ihtiyaç listesinde duyumun en yoğununda gövde bulur. Çeşit çeşit uyarıcı,
farklı farklı yaşantının olağandışı hızı, yapılan tercihi gözün nizamı,
ihtiyacın faydası kıstasına sığdırır. Bize benzeyen, bizim gibi giyinen,
düşüncesi, hayali, arzuları bizim gibi olan seçilir. İçte olandır bazen tercih,
bazen dışta olanı… Bazen koşmak gerekir peşinden, bazen yorumlamak var olanı…
Görelidir
güzellik kavramı!
Topluma,
kültüre, bireye, zaman ve mekâna göredir... Gözlerinin ferinde yaşamın özetini
sunan Afrikalı bir kızın örük örük, cennet kaçkını saçları zengin bir
Avrupalının utancını gizlediği bir peruğa nasıl dönüşebiliyor, doğanın güzellik
abidesi ağaç, çiçek ve ormanlar zengin bir iş adamının inşaat fantezisine nasıl
kurban edilebiliyor, varlığı yaşamsal kültür malzemeleri modernite canavarının
çarkında sırayla nasıl eriyebiliyorsa güzelliğin cemali de bu dengede
şekilleniyor. Olanla olması gerekenin mücadelesinde, eksik ve ya fazlanın
hesabında yeşeriyor. Sizin doğrunuz, sizin yaşantınız, sizin güzeliniz ve tabi
başkasının doğruları, başkasının yaşantısı, başkasının güzeli…
En özelinizde
yaşamüstü değerlerle büyüttüğünüz, suyunu verip toprağını ellerinizle
eşelediğiniz, her dalına masallar, her yaprağına türküler, şarkılar ekleyerek
büyüttüğünüz, morlu pembeli, allı beyazlı çiçekleriniz davullu zurnalı, gelinli
damatlı bir düğün arabası süsüne dönüşebilir, umursamaz bir sevgilinin
defterine bırakılıp çöpü boylayabilir veyahut bir siyasetçinin kuru kalabalığa
attığı binlerce çiçekten biri durumuna dönüşebilir… Güzeliniz başkasını
etkilemeyebilir; özeliniz, başkasına çekici gelmeyebilir…
Uçlarda
olmayı, keskin olanda yaşamayı sever güzellik!
Bazen
karadüzen bir mağdur diline, bazen hayat hayal karışımı bir zaman dilimine,
bazen bir güzelin ince/narin karbeyaz ellerine dönüşebilir… Terbiyesiz ağrılar,
zaman dışı tuzaklar, düş ertesi arzularla yalnız bırakabilir, gecenin yorgun
kibrine, karanlığın arabesk şiirine, sarhoşluğun küfürbaz sesine taşıyabilir…
Kendince yaşamayı sever güzellik; bazen insana uğramayı, bazen doğada
kalmayı, bazen aniden kaybolmayı seçebilir…Fotoğraf:https://www.pinterest.com/pin/367817494561099075/?nic_v1=1aNB3GC70E1BnefItuhz%2Byj5MAPh3z55BNx%2FLG2vGCF6RgEj42Zm3XUnR26D7ktYUP
0 Yorumlar