Bir Güzellik Öyküsü...

Bir Güzellik Öyküsü, Enver İleri

Toprak sahaların direksiz kalelerinde tatlısına, gazozuna maçlar yapardık küçükken. Mahalli kurallar, hatırlanası dostluklar, hayali büyük umutlarla doluyduk. Üç kornerin penaltı, röveşatanın çift gol kabul edildiği zamanlardı; güzeldi…  Radyodan parçaların istendiği, çıkma tekliflerinin güllü çiçekli, narin kokulu sayfalara yazısı güzel arkadaşlarca yazıldığı, herkesin biraz şair, her sevgilinin biraz nazlı olduğu aşklar yaşanırdı; güzeldi…  Karlı bir kış gününde ayakları poşetli, elleri pamuktan bir ninenin “Martılara simit için sadaka!” diye dilenmesi manidardı; güzeldi… Bir babanın akşam eve dönüşü, bir bulutun insan şekli alması, bir şiirin en derine dokunması yaşamsaldı; güzeldi… Sevgililer, arkadaşlar, hayaller, rüyalar, oyuncaklar, yemekler, çeşit çeşit/mevsim mevsim şehirler vardı; güzeldi... Üniversite yılları güzeldi… Askerlik anıları güzeldi… İlk çocuğa isim aramak güzeldi… Kavuşmak güzel, sarılmak güzeldi…
Kadimdi mücadelesi insanın!  Güzellik, ezeldendi!
Gözlere keskin ve çekici bakışlar veren sürmeler, terletmeye karşı sakız ağacından merhemler, karartılmış veya alınmış kirpikler, pembeleştirilmiş elmacık kemikleri, lal rengi verilmiş ağızlar ve el/ayak tırnaklarına sürülmüş kınalar; doğanın uyumuna benzemeye çalışan erkekler, kadınlar, kraliçe ve hükümdarlar… Bazı dönemlerde şeytan işi denilip kurban edilen kadınlar, bazı dönemlerde Meksika çaylı, zeytinyağı aromalı/masajlı banyolar, bazı dönemlerde Afrodit ile Pandora’nın savaşına bağlanan anlatılar; hoş ve tatlı olanın ölümcül ve aldatıcı olanla savaşı; insanlar… Güzelliği elit tabakaya aitler, sabun görmemiş köleler, bakım ve kozmetiğin koynunda şehvet ve kibir yüklü gezginler, sadelik arayıcıları, estetik kaygılılar, orantısal uyumcular, gerçekçi simetrikler; farklılar…“Ayna ayna söyle bana! Var mı benden daha güzeli bu dünyada?”hikâyelerinde yaşayanlar, “Güzelden üç günde bıkarsın, çirkine üç günde alışırsın” uyumuna sığınanlar, “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmadıkça” boşluğuna saplananlar; yalnızlar…
Envai çeşit “güzel” vardır etrafta!
Dalında yenilecek bir yaz meyvesi tadında; içine, en içine temas eder insanın. Göreceli bir zarafette, herkeste farklı bir hoşlantıya dönüşür. Çeşit çeşit objeye, rengârenk/canlı kanlı bir gövdeye bürünür. En yalnızına, en uzağına, en özeline bile temas eder. Zamanın ötesine taşır insanı, ruhu yüze yansıtır…  Katışıksız bir zevke, tılsımlı/ mahrem bir zarafete, mutluluğa, bütünlüğe, uyuma döner yüzünü. Sevgi aşılar bazısına, bazısına tanrıyı sevdirir. Anlam ve biçim ortaklığına, zaman ve hakikat doğruluğuna götürür insanı. Peşinde oldukları, arzuladıkları, istedikleri, rüyasında/hayalinde gördükleriyle sınar. Hissel bir temada, anlamı detayda saklı bir hoşlantıda sunar hüznünü.
Göze görünür ilkin, gözden doğar!
Silsilesi kabarık bir ihtiyaç listesinde duyumun en yoğununda gövde bulur. Çeşit çeşit uyarıcı, farklı farklı yaşantının olağandışı hızı, yapılan tercihi gözün nizamı, ihtiyacın faydası kıstasına sığdırır. Bize benzeyen, bizim gibi giyinen, düşüncesi, hayali, arzuları bizim gibi olan seçilir. İçte olandır bazen tercih, bazen dışta olanı… Bazen koşmak gerekir peşinden,  bazen yorumlamak var olanı…
Görelidir güzellik kavramı!
Topluma, kültüre, bireye, zaman ve mekâna göredir... Gözlerinin ferinde yaşamın özetini sunan Afrikalı bir kızın örük örük, cennet kaçkını saçları zengin bir Avrupalının utancını gizlediği bir peruğa nasıl dönüşebiliyor, doğanın güzellik abidesi ağaç, çiçek ve ormanlar zengin bir iş adamının inşaat fantezisine nasıl kurban edilebiliyor, varlığı yaşamsal kültür malzemeleri modernite canavarının çarkında sırayla nasıl eriyebiliyorsa güzelliğin cemali de bu dengede şekilleniyor. Olanla olması gerekenin mücadelesinde, eksik ve ya fazlanın hesabında yeşeriyor. Sizin doğrunuz, sizin yaşantınız, sizin güzeliniz ve tabi başkasının doğruları, başkasının yaşantısı, başkasının güzeli…
En özelinizde yaşamüstü değerlerle büyüttüğünüz, suyunu verip toprağını ellerinizle eşelediğiniz, her dalına masallar, her yaprağına türküler, şarkılar ekleyerek büyüttüğünüz, morlu pembeli, allı beyazlı çiçekleriniz davullu zurnalı, gelinli damatlı bir düğün arabası süsüne dönüşebilir, umursamaz bir sevgilinin defterine bırakılıp çöpü boylayabilir veyahut bir siyasetçinin kuru kalabalığa attığı binlerce çiçekten biri durumuna dönüşebilir… Güzeliniz başkasını etkilemeyebilir; özeliniz, başkasına çekici gelmeyebilir…
Uçlarda olmayı, keskin olanda yaşamayı sever güzellik!
Bazen karadüzen bir mağdur diline, bazen hayat hayal karışımı bir zaman dilimine, bazen bir güzelin ince/narin karbeyaz ellerine dönüşebilir… Terbiyesiz ağrılar, zaman dışı tuzaklar, düş ertesi arzularla yalnız bırakabilir, gecenin yorgun kibrine, karanlığın arabesk şiirine, sarhoşluğun küfürbaz sesine taşıyabilir…
Kendince yaşamayı sever güzellik; bazen insana uğramayı, bazen doğada kalmayı, bazen aniden kaybolmayı seçebilir…

Fotoğraf:https://www.pinterest.com/pin/367817494561099075/?nic_v1=1aNB3GC70E1BnefItuhz%2Byj5MAPh3z55BNx%2FLG2vGCF6RgEj42Zm3XUnR26D7ktYUP

Yorum Gönder

0 Yorumlar