Hayal...

Hayal, Enver İleri, Şiir

Kaldırımları olmayan bir şehirde yaşamak isterdim. Küçük sokakları, temiz mahalleleri, güzel mi güzel insanları olan. Ne araba gürültüsü, ne duman kokusu, ne şehir kalabalığı... İçinde acelesi olmayan insanların yaşadığı bir şehirde yaşamak isterdim. Her şeyin bulunabildiği, tatlı ve huzurlu dostlukların kurulabildiği, küçük mutlulukların insanlara yetebildiği bir şehir…
           Temiz ayakkabılar giyerdim orada. Kısa şortlar, beyaz elbiseler, sırf rüzgârda uçma ihtimalinin güzelliği için şapkalar… Bir köşesinde dondurmacısı, bir diğerinde ihtiyar terzisi; bir yanı deniz, diğer yanı orman olan bir şehir. Herkesin herkesi tanıdığı, herkesin herkesi sevdiği...
 Küçük bir dükkân açardım oraya. Küçük bir masa atar, müzik ritminde, küçük deniz taşları boyardım ardı ardına. Şahmeranlar, nazar boncukları, sevgililer için hediyeler hazırlardım. Güzel insanlar alırdı bunları. Güzel huylu insanlara hediye ederdi. Öyle pahaya da gerek olmazdı. Beş ver yeter’li pazarlıklarım olurdu. İsteyen sonra da öderdi, isteyen bir tatlı teşekkürle de veda ederdi.
       İyi komşularım olurdu orada. Gitmediğimde meraklanan, ekmeğini paylaşan, ikindi serinliğinde tavla tutkunu falan. Emanet bırakırdım bazen tezgâhı. Birkaç adım öteye gider, denize atlardım. Serin, serin, daha serin olurdum.  Akşamüstü yapardım bunu. Uslu dalgalara, sakin denize bırakırdım bedenimi. Kalırdım uzun vakit. Boşalıncaya kadar, doluncaya kadar beklerdim. Dönünce balıklar alırdım evime. En güzelinden, en tazesinden, her zamanki yerinden… Severdim sadakati. Önemserdim ait olmayı. Kötü mal verilmeyeceğini bilmenin güveniyle uzatırdım paramı. Üstü çocuklara kalsın derdim. Üstte kalan çok olmasa da, üstü bırakacak çocuk olmasa da… Kendim pişirirdim yemeğimi, bahçeye kurardım masamı. Beyaza, maviye boyanmış bahçemde, cennet kokulu çiçeklerle yerdim afiyetle. Üzerine sarı ampuller dökülen, gelene geçene davetler sunan soframda misafirler ağırlardım. Severdim misafiri. Misafir ağırlamayı, misafir olmayı, paylaşmayı… Hikâyeler anlatırdım eski zamanlardan; dedelere, ninelere ait. Eskimeyen aşklar anlatırdım. Hatırlanması güzel dostlukları anardım. Umut verirdim, sırt çıkardım, destek olurdum gülüşümle. Gülüşlere dolardım.
Huzurlu uyurdum mesela. Geç toplanmış bir sofranın, yorgun düşürmüş mutluluğunda, okunmuş birkaç satır yazının huzur verici mahmurluğunda girerdim yatağıma. Mutlu güzel insanlar gibi uyurdum. Kaybolurdum yatağımda. Cinli perili hikâyeler dolardı rüyama, yüzü gülen çocuklar girerdi; atlar, kısmetler, muratlar dolaşırdı. Hafif, sakin, huzur verici… Öyle de uyanırdım. Penceremde kuş sesleri, odama dolmuş deniz esintisiyle merhaba derdim güne. Günaydın demenin güzel olduğu sabahlara uyanırdım.
Bir bisikletim olurdu, herkeste olduğu gibi. Her yere onunla gider, bütün işlerimi onunla yapardım. Park yerleri olurdu her köşede bisikletler için. Polisine, memuruna, zabıtasına kadar herkes kullanırdı bir tane. Bir ismi olurdu bu bisikletlerin. Hikâyeleri olurdu kendi aralarında. Gittikleri yerler, yaptıkları mesafelerle ün kazanırlardı. Yüksek vitesli, zarif gövdeli, mavi, pembe, sarı renkli çeşitleri olurdu. Öyle gürültülü kornaları falan da olmazdı. Kuş sesli, ince notalı sesler çıkartırları gerektiğinde. Arka tekerleklerinin üstünde misafir yerleri, yaşlılar için üç tekerlekli elle sürülebilen çeşitleri, çocuklar için küçük biçimleri olurdu. İşi başından aşkın bisiklet ustaları olurdu her mahallede. İnsanların uğrak yeri olurdu burası. Zevk alarak geldikleri, çaylar kahveler içtikleri, hoş sohbet ayrıldıkları… Severdi insanlar burayı.
Pek kullanmak istemezdi insanlar bisikleti, yürümeyi seçerlerdi genelde. Nasıl olsa bütün yollar sahile çıkardı. Nasıl olsa bütün uzaklar birkaç adım yakındı. Bütün evler sahile nazır, bütün pencereler maviliğe açıktı… Sokaklarda geçiş üstünlüğü hayvanların olurdu mesela. Önce anne ördekler geçerdi sallana sallana, sonra ardında sarı sarı yavruları. Beklerdi insanlar bu geçişi. Yoldan yürümelerini, anne takibini, suya bedenlerini narince indirişlerini seyrederlerdi. Her köşede hayvanlar su içsin diye yapılmış küçük havuzlar bulunurdu. Kedi köpekler için kumlar, kuşlar için aşiyanlar. Herkesin parasını müşterek verdiği bir veteriner çalışırdı şehirde; işini zevkle yapan. Saygı görürdü hayvanlar, eşit ve paylaşmaya değer görülürdü.
Mutlu açardı insanlar dükkânlarını; huzurla, mutlulukla, sabırla… Mutlu giderdi insanlar evlerine; sevgiyle, aşkla, özlemle… Mutlu ölürdü insanlar…
Hayal kurabilmenin kolay olduğu bir şehirde yaşamak isterdim; sadece yaşamak…

Yorum Gönder

0 Yorumlar