Kaldırımları
olmayan bir şehirde yaşamak isterdim. Küçük sokakları, temiz mahalleleri, güzel
mi güzel insanları olan. Ne araba gürültüsü, ne duman kokusu, ne şehir
kalabalığı... İçinde acelesi olmayan insanların yaşadığı bir şehirde yaşamak isterdim.
Her şeyin bulunabildiği, tatlı ve huzurlu dostlukların kurulabildiği, küçük
mutlulukların insanlara yetebildiği bir şehir…
Temiz
ayakkabılar giyerdim orada. Kısa şortlar, beyaz elbiseler, sırf rüzgârda uçma
ihtimalinin güzelliği için şapkalar… Bir köşesinde dondurmacısı, bir diğerinde
ihtiyar terzisi; bir yanı deniz, diğer yanı orman olan bir şehir. Herkesin
herkesi tanıdığı, herkesin herkesi sevdiği...
Küçük bir dükkân açardım oraya. Küçük bir masa
atar, müzik ritminde, küçük deniz taşları boyardım ardı ardına. Şahmeranlar,
nazar boncukları, sevgililer için hediyeler hazırlardım. Güzel insanlar alırdı
bunları. Güzel huylu insanlara hediye ederdi. Öyle pahaya da gerek olmazdı. Beş
ver yeter’li pazarlıklarım olurdu. İsteyen sonra da öderdi, isteyen bir tatlı
teşekkürle de veda ederdi.
İyi
komşularım olurdu orada. Gitmediğimde meraklanan, ekmeğini paylaşan, ikindi
serinliğinde tavla tutkunu falan. Emanet bırakırdım bazen tezgâhı. Birkaç adım
öteye gider, denize atlardım. Serin, serin, daha serin olurdum. Akşamüstü yapardım bunu. Uslu dalgalara, sakin
denize bırakırdım bedenimi. Kalırdım uzun vakit. Boşalıncaya kadar, doluncaya
kadar beklerdim. Dönünce balıklar alırdım evime. En güzelinden, en tazesinden,
her zamanki yerinden… Severdim sadakati. Önemserdim ait olmayı. Kötü mal
verilmeyeceğini bilmenin güveniyle uzatırdım paramı. Üstü çocuklara kalsın
derdim. Üstte kalan çok olmasa da, üstü bırakacak çocuk olmasa da… Kendim
pişirirdim yemeğimi, bahçeye kurardım masamı. Beyaza, maviye boyanmış bahçemde,
cennet kokulu çiçeklerle yerdim afiyetle. Üzerine sarı ampuller dökülen, gelene
geçene davetler sunan soframda misafirler ağırlardım. Severdim misafiri.
Misafir ağırlamayı, misafir olmayı, paylaşmayı… Hikâyeler anlatırdım eski
zamanlardan; dedelere, ninelere ait. Eskimeyen aşklar anlatırdım. Hatırlanması
güzel dostlukları anardım. Umut verirdim, sırt çıkardım, destek olurdum
gülüşümle. Gülüşlere dolardım.
Huzurlu
uyurdum mesela. Geç toplanmış bir sofranın, yorgun düşürmüş mutluluğunda,
okunmuş birkaç satır yazının huzur verici mahmurluğunda girerdim yatağıma.
Mutlu güzel insanlar gibi uyurdum. Kaybolurdum yatağımda. Cinli perili hikâyeler
dolardı rüyama, yüzü gülen çocuklar girerdi; atlar, kısmetler, muratlar
dolaşırdı. Hafif, sakin, huzur verici… Öyle de uyanırdım. Penceremde kuş
sesleri, odama dolmuş deniz esintisiyle merhaba derdim güne. Günaydın demenin
güzel olduğu sabahlara uyanırdım.
Bir
bisikletim olurdu, herkeste olduğu gibi. Her yere onunla gider, bütün işlerimi
onunla yapardım. Park yerleri olurdu her köşede bisikletler için. Polisine,
memuruna, zabıtasına kadar herkes kullanırdı bir tane. Bir ismi olurdu bu
bisikletlerin. Hikâyeleri olurdu kendi aralarında. Gittikleri yerler,
yaptıkları mesafelerle ün kazanırlardı. Yüksek vitesli, zarif gövdeli, mavi,
pembe, sarı renkli çeşitleri olurdu. Öyle gürültülü kornaları falan da olmazdı.
Kuş sesli, ince notalı sesler çıkartırları gerektiğinde. Arka tekerleklerinin
üstünde misafir yerleri, yaşlılar için üç tekerlekli elle sürülebilen
çeşitleri, çocuklar için küçük biçimleri olurdu. İşi başından aşkın bisiklet
ustaları olurdu her mahallede. İnsanların uğrak yeri olurdu burası. Zevk alarak
geldikleri, çaylar kahveler içtikleri, hoş sohbet ayrıldıkları… Severdi
insanlar burayı.
Pek
kullanmak istemezdi insanlar bisikleti, yürümeyi seçerlerdi genelde. Nasıl olsa
bütün yollar sahile çıkardı. Nasıl olsa bütün uzaklar birkaç adım yakındı. Bütün
evler sahile nazır, bütün pencereler maviliğe açıktı… Sokaklarda geçiş
üstünlüğü hayvanların olurdu mesela. Önce anne ördekler geçerdi sallana
sallana, sonra ardında sarı sarı yavruları. Beklerdi insanlar bu geçişi. Yoldan
yürümelerini, anne takibini, suya bedenlerini narince indirişlerini
seyrederlerdi. Her köşede hayvanlar su içsin diye yapılmış küçük havuzlar
bulunurdu. Kedi köpekler için kumlar, kuşlar için aşiyanlar. Herkesin parasını
müşterek verdiği bir veteriner çalışırdı şehirde; işini zevkle yapan. Saygı
görürdü hayvanlar, eşit ve paylaşmaya değer görülürdü.
Mutlu
açardı insanlar dükkânlarını; huzurla, mutlulukla, sabırla… Mutlu giderdi
insanlar evlerine; sevgiyle, aşkla, özlemle… Mutlu ölürdü insanlar…
Hayal kurabilmenin kolay
olduğu bir şehirde yaşamak isterdim; sadece yaşamak…
0 Yorumlar