İkinci El Vicdan...


İkinci El Vicdan, Enver İleri

Adam, hiç sevmemesine rağmen şehirlerarası dolmuş durağına doğru yürüdü. Simsarı buldu. Arabanın hareket saatini sordu. Üç dakika cevabını alınca bindi. İlk koltuğun cam kenarına oturdu. Neden arabasını almadığına, neden arkadaşlarının kafasına uyduğuna yandı. İhtiyacı olduğu halde tuvalete gitmedi. Simsar geldi, oturduğu yerin başkasına ait olduğunu söyledi. Kalktı, tekli koltuğa geçti. On dakika bekledi. Tekrar yerinden kaldırıldı ve çocuklu bir kadına yer vermesi için arka dörtlüye gönderildi. İki inşaat işçisi ve yaşlı adamın yanına oturdu. Tamamı dolmasına rağmen şoför, sandık üstüne de birkaç adam alırım umudu ile hareket etmedi. Yolcular şikâyet etmeye, oflu puflu söylenmeye başladı. İçerisi sıcak ve gittikçe sertleşen bir kokuyla doldu. Şoför oralı olmadı. İki kadın geldi. Şoför, yer istercesine erkek yolcuların yüzüne baktı. Amacına ulaşamayınca ‘ileride inecekler var’ yalanına sığındı. Kadınlar diğer arabayı bekleyeceklerini söyledi. Şoför kafasını içeriye uzattı. Lise çağındaki gençten tekerleğin üstündeki çıkıntıya geçmesini, oturabilmesi için minder vereceğini söyledi. Genç itiraz etmedi. Kadınlar bindi. Kapı kapandı, yolculuk başladı.
Nefes aldı herkes, serinledi. Yaşlı amca tespihini çıkardı. Anlaşılmayan bir fısıltıyla dualar okumaya başladı. Çocuklu kadın pencerenin biraz kapatılmasını, çocuğunun hasta olduğunu söyledi. İki kardeş cep telefonlarıyla oyuna daldı. Birbirlerine bir şeyler gösterdi. Liseli genç, cebinden sakız paketi çıkardı, yanındakilere ikram etti. On dakika geçti. Şoför frene asıldı aniden. Sağa yanaştı. Yaşlı bir adam cama yaslandı. İlerideki kavşağa kadar götürebilir misin, diye rica etti. Şoför kapıyı kapattı, gaza bastı, tek kelime etmedi. Kimse de konuşmadı. Radyonun sesi yükseldi. Herkes kendi hayaline daldı. Adam, insanların kayıtsız davranışlarına şaşırdı. Yaşlı adamın alınmamasına üzüldü. Neden bir şey söylemediğini düşündü. Pişman oldu. Etrafına baktı. Onay bekledi. Sustu.
Birkaç dakika sonra frene tekrar basıldı. Orta yaşlı bir adam bindi. Ayakta kaldı. Şoför, tekerlek üstünde oturan gençten tekrar yer istedi. Sen gençsin, adam ayakta kalmasın, dedi. Genç, yanındakilerin yüzüne baktı. Kalkmak istemedi. Kenara yanaştı, beraber oturdular. Kardeş inşaat işçisinden küçük olanı şoföre seslendi. Senin bu yaptığın vicdana sığmaz, dedi. Bir çocuk da olsa, o bir yolcu ve parasını ödeyerek bindi… Arabaya binen adam, kendisine söylendiğini zannedip kalkmak istedi. Büyük kardeş, eliyle bacağına dokundu. Senle ilgisi yok bakışı attı. Şoför radyoyu kıstı. Dikiz aynasından baktı. Adam yolda mı kalsın kardeşim, diye çıkıştı.  Arabanın dolu olduğu hatırlatıldı. Günah’a, yazık’a, acil iş’e bağladı. Vicdanım kabul etmedi, dedi. Gülümsedi tespihli yaşlı. Az önceki yaşlıyı düşündü. Şoförün vicdanı, parası olanı bekletmemek, parasız olanı görmemek, dedi… Bakındı herkes. Cesaret kazandı. Gülümsedi.
Adam, vicdanı düşündü. Yaşamın önümüze çıkardığı ve bakıp susup içten içe tutuşmaktan başka bir şey yapmadığımız anları düşündü. Konuşup tartışacak kadar cesur mu olmadığımızı, yoksa kayıtsızca yaşayacak kadar mı sorumsuz olduğumuzu sorguladı. Tüm gözler önünde ezilen, kovulan, kayrılan insanları ve ‘çekirdekli banane’cilerin aldırmaz tavırlarını düşündü. Eylemleri sorgulayan, yargılayan, suçlayan ve hesap soran yanımızı ne zaman kaybettiğimizi, mide seslerini vicdan seslerine ne zaman tercih ettiğimizi sorguladı. İnsanlar arası bir saflaştırma, arındırma, sakinleştirme aracı olan vicdanın tedavülden kalkan bir para gibi sıradanlaşmasına üzüldü. Toplu bir vicdanın imkânsızlığına yandı. İyice daldı.
Kişiden kişiye değişen, hayat yükü içsel bir dengeydi vicdan. İyi ve kötünün izdüşümü, doğru ve yanlışın muhakeme gücüydü. Bir sınır çiziciydi; sadakat, bağlılık, bağımlılık mekanizmasıydı.  Tehlike anında bir önleme sistemi, hararet anında bir otokontrol yöntemi idi. Ne zaman nerede durulacağını, hangi nesnenin nereye konulacağını belirleyendi. Bazen uyku kaçıran bir sorgu şekli, bazen samimiyet belirleyen bir bencillik seviyesiydi. Şahitti, frendi, teraziydi… Yapı, sistem, kural, unsur, tarz, yöntem ne dense densin… Uzlaşmalı kuralları devam ettirme çabasında, sorgulu bir yaşam pratiğiydi ve eleştirici akıl ile boyun eğici ruh arasında sıkışıyordu her zaman.
Altısına kadar bir şeyler öğrenen, on ikisine kadar ne işe yaradığını arayan ve ömür boyu iyi kötü, güzel çirkin, yararlı zararlı, sevap günah ikilemlerinde öğrendiklerini sorgulamak zorunda bırakılan insanın, saflaştıramadığı, tekleştiremediği, özgürleştiremediği yanıydı. Önceden oluşturulmuştu, varoluşundan da önce… Anne babasının doğrularını sahiplenmiş, kötü komşusunun yanlışlarından uzaklaşmıştı. Toplumun sevdiği güzellere âşık olmuş, tehlikeli saydıklarından nefret etmişti. Sevap ve günahı sorgulamamış, hayrını, şerrini çok sonradan öğrenmişti. Yapılması gerekenler, saygı duyulanlar, kutsal değerler, kul hakları, toplum ahlakı, komşu ayıpları, namus ürkekliği, maskeli hürmetler, hasıraltı arzular, isimsiz kindarlıklar, eksik, fazla, bizden, sizden, ucu bucağı olmayan yaşantılar… Kendisinin olmayan, kendisinin seçmediği ve belki de bir ömür boyu benimseyemeyeceği kurallarla doldurulmuştu. O yüzden ait olamamıştı hiçbir zaman, o yüzden benimseyememişti ve o yüzden hep eksikti.
&

Adam, çok düşündü. Yaptıklarından dolayı şoföre bir şeyler söylemekle, susup ilgisiz davranmak arasında kaldı. Yaptığı ani frenleri, hatalı girdiği sollamaları, iğneleyici sert bakışlarını düşündü. Etrafına baktı. Cevap aradı. Şoförün ters cevaplar verebilme ihtimalini düşündü. Yolcuların ikinci bir tartışmayı ayıplayabileceğini düşündü. Tek başına kalıp, kötü adam pozisyonuna düşebileceğini düşündü. Değişmekte direnen, hata kabul etmeyen insanların hırçın yanlarını düşündü. İnsanları değiştirme girişimlerinin tekrarlanan başarısızlıklarını düşündü. Eleştirinin düşmanlık kabul edilişine, vicdanın hepimizi korkaklaştırışına, gurur ve bencilliğin gittikçe çoğalışına daldı. Düşündü de düşündü. Düşündü de düşündü… Yapılabilecek en iyi şeyin şikâyet etmek olduğuna karar verdi. Nasıl olsa arabanın arkasında kooperatif numarası vardı ve arabadan iner inmez arayıp şikâyet edebilecekti. Öyle de yaptı. Son durağı bekledi. Arabadan indi. Arabanın arkasına doğru yürüdü. Bir yandan telefonunu çıkarıp, bir yandan numarayı bulmaya çalışırken bir şey fark etti. Aniden durdu. Güldü, baktı, gülümsedi. Yaşlı adamı, iki kardeşi, liseli genci düşündü. Tekrar baktı, tekrar gülümsedi.
Arabanın arkasında numara falan yoktu. Şoför, izahını yazmıştı oraya. Özrünü, karakterini, özetini eklemişti… Adam, tekrar okudu. “Hatalıysam eğer! Vicdanım ikinci el…” Tekrar güldü… Tekrar gülümsedi…

Fotoğraf: https://www.pinterest.com/pin/218987600616447386/

Yorum Gönder

0 Yorumlar