Uzun ve
karanlık kış gecelerinin en kibar saatlerinde başlar dost sohbetleri. Zamana ve
mekâna ait, konuşmaya müsait bir düzende. Çaylar gelir yudumlanır, sıcak
nefesler bütüne tamamlanır ve sohbet başlar… Eskilerden girilir söze ilkin.
Gidenler yâd edilir, çekilen acılar hatırlanır, yüreği güzel dostluklar
tasvirlenir. İnsansever bir doğa yaratır gece. Bir yanında frambuazlı pasta
renkliliği, diğer yanı hasbelkader birliktelik tekilliği; ısınır içerisi…
Bir de muzip
kişilikleri vardır bu sohbetlerin…
Mizahi bir anlatıda, yedi dünya yedi iklim dolaşan, yedi kapılı yedi
handan geçen, yedi başlı ejderhayı yedi yerinden hançerleyerek öldüren ve
kaybolmuş benlikleri kör bir kuyunun yedi kat derinliğinden yedi günde çıkaran
kişiler... Afili yaşamlardan, briyantin
kokulu gençliklerden öyle güzel hikâyeler anlatırlar ki, kimisi gülmekten
ağlamaya başlar, kimisinin karnına ağrılar girer, kimisinin eli ayağı tutuşup
yere kapaklanır. Genelde yoksul kişiliklerden meydana gelen bu kimseler,
benzerlikler içinde farklı olanın çekiciliğini erken yaşta tatmış ve kimliğine
o haliyle bir duruş yüklemiş, insanlara insanları anlatarak gizli özne
kalmamayı seçmiş şahsiyetlerdir. Keza her yerde ihtiyaç duyulan ve gülmenin
sadece bir şeklini sunanlardır onlar. Gülmenin, anlatıda olanını…
Ben’lerin
biz’e dönüştüğü evrensel bütünleşmelerin uzağında, kişilerin günlük yaşamın
birçok yerinde doğaya bağışladığı gülme eyleminin ortaya çıkma nedenleri
oldukça farklıdır. Bazen bir çelişkiyi onaylamak, bazen ortama ait olduğu göstermek,
bazen de küçümsemek… Gülme eylemi, bedeninde kelebek ruhu narinliği taşıyan bir
çizgide, bazen olana, bazen olması gerekene göre ortaya çıkar. Kimileri için
bir güzellik nişanesi, kimileri için muhalif bir duruş, kimileri için geçici
bir cennet… Kesik kesik gülenler, aşağılayıcı gülenler, burnundan gülenler,
bıyık altından gülenler, nezaketen gülenler, sıkıntılı gülenler, kıs kıs
gülenler, histerikler, uluyanlar, kıkırdayanlar, katıla katıla yaşayanlar,
kuşkulananlar, yağcılar, zaman kazanmaya çalışanlar, herkes gibi davrananlar;
lar… lar… lar…
Kendince
yorumlar herkes gülmeyi… Bazı yerlerde samimiyet anlamına geldiği gibi bazı
yerlerde güçlü bir tehdit anlamına gelir.
Örneğin kilise ve manastırlarda rahipler gülmeyi keskin çizgilerle
yasaklar. Gülmenin olduğu yerde düzenin dağılacağını, samimiyet ikliminde
sınıfsal buzların eriyeceğini düşünürler. Kural ve kaidelerin sert doğasına
gülme girdi mi onlara yer kalmayacağına, gülmenin şeytanı ayarttığına inanırlar.
Keza askerlik, keza siyaset, keza iş dünyası… Herkesin beraber çalıştığı,
herkesin aynı sürahiden su içip aynı tabldottan yemek yediği bir iş yerinde
çalışanların birbirleriyle ilişkileri, gülüp gülmeyecekleri, birbirlerine hitap
etme ve davranış pozisyonları üsttekiler tarafından belirlenir genelde. Resmi
bir işyeri ise orası, herkes birbirine unvanı ile hitap eder, saygılı bir çoğul
dil kullanılır ve olabildiğince bireysel ilişkilerden uzak durmaya çalışır. Ama
orası pazarlama işi yapan ve bireysel ikna ve etkileme gücünün önemli olduğu
bir şirket ise, o zaman da gülmek ve samimi ilişkiler kurmak birinci şart olur.
Yani bir tarafın isyan kabul ettiğini diğer taraf bir lütuf olarak görür…
Ve sorular
tabi…
İnsan
küçümsemeden gülebilir mi? Kadınlar güldüren erkeklerden mi hoşlanırlar yoksa
hoşlandıklarına mı gülerler? Huzur ve
ahenk midir gülmek yoksa kaos ve şüphe mi? Ağlamanın kardeşi midir gülmek,
yoksa düşmanı mı? Öfkeyle mi öldürür insan gülmeyle mi? Mizah mı sanatı yarattı,
sanat mı mizahı? Kaybolan gün, hiç gülmeden geçen gün müdür? Acılara dayanmak
için mi insan gülmeyi icat etti? En tehditkâr kahkahalar en adsız kahramanlar
tarafından mı atıldı? Bitmeyen öfkeler susmayan gülüşler doğurur mu? İnsanın
ömrünü uzatır mı gülmek? Gülmek midir özlenen yoksa gülümsemek mi? Her güzele
yakışır mı gülmek? Özgür olmayan gülmeyi öğrenemez mi? Her gülüş biraz özgürlük
müdür? Ve daha nicesi…
Her soru bir
diğerini yaratır, her cevap diğerinden biraz eksik kalır ve çoğalır…
Gelgelelim…
İnsanın ömrünü
uzatan, cehennem kaçkını geçici cennet özgürlüğü tadında bir nefestir gülmek…
Bir masumiyet olanağı, iki insan arasındaki en kısa mesafe, ruhsal boşalmaların
ana kaynağı, aşk cemaatinin imamıdır… Delifişek hüzünlerden, felekzede
insanlardan, gamdaş ayrılıklardan uzak, gönül bahçesinde üstü kalsın
cömertliğidir… Müphem duygulara adres, inancı güzele cennet, yalnızlığa
oyuncak, denize sıcaklık…
Lütfen
unutmayın!
Her tebessüm
bir sadakadır ve gülen nar bahçeyi de güldürür…
Fotoğraf:http://file.atuder.org.tr/_atuder.org/fileUpload/tlcfSvgjvmjn.pdf
Fotoğraf:http://file.atuder.org.tr/_atuder.org/fileUpload/tlcfSvgjvmjn.pdf
0 Yorumlar