Gülmek...


Gülmek, Enver İleri

Uzun ve karanlık kış gecelerinin en kibar saatlerinde başlar dost sohbetleri. Zamana ve mekâna ait, konuşmaya müsait bir düzende. Çaylar gelir yudumlanır, sıcak nefesler bütüne tamamlanır ve sohbet başlar… Eskilerden girilir söze ilkin. Gidenler yâd edilir, çekilen acılar hatırlanır, yüreği güzel dostluklar tasvirlenir. İnsansever bir doğa yaratır gece. Bir yanında frambuazlı pasta renkliliği, diğer yanı hasbelkader birliktelik tekilliği; ısınır içerisi…
Bir de muzip kişilikleri vardır bu sohbetlerin…  Mizahi bir anlatıda, yedi dünya yedi iklim dolaşan, yedi kapılı yedi handan geçen, yedi başlı ejderhayı yedi yerinden hançerleyerek öldüren ve kaybolmuş benlikleri kör bir kuyunun yedi kat derinliğinden yedi günde çıkaran kişiler...  Afili yaşamlardan, briyantin kokulu gençliklerden öyle güzel hikâyeler anlatırlar ki, kimisi gülmekten ağlamaya başlar, kimisinin karnına ağrılar girer, kimisinin eli ayağı tutuşup yere kapaklanır. Genelde yoksul kişiliklerden meydana gelen bu kimseler, benzerlikler içinde farklı olanın çekiciliğini erken yaşta tatmış ve kimliğine o haliyle bir duruş yüklemiş, insanlara insanları anlatarak gizli özne kalmamayı seçmiş şahsiyetlerdir. Keza her yerde ihtiyaç duyulan ve gülmenin sadece bir şeklini sunanlardır onlar. Gülmenin, anlatıda olanını…

Ben’lerin biz’e dönüştüğü evrensel bütünleşmelerin uzağında, kişilerin günlük yaşamın birçok yerinde doğaya bağışladığı gülme eyleminin ortaya çıkma nedenleri oldukça farklıdır. Bazen bir çelişkiyi onaylamak, bazen ortama ait olduğu göstermek, bazen de küçümsemek… Gülme eylemi, bedeninde kelebek ruhu narinliği taşıyan bir çizgide, bazen olana, bazen olması gerekene göre ortaya çıkar. Kimileri için bir güzellik nişanesi, kimileri için muhalif bir duruş, kimileri için geçici bir cennet… Kesik kesik gülenler, aşağılayıcı gülenler, burnundan gülenler, bıyık altından gülenler, nezaketen gülenler, sıkıntılı gülenler, kıs kıs gülenler, histerikler, uluyanlar, kıkırdayanlar, katıla katıla yaşayanlar, kuşkulananlar, yağcılar, zaman kazanmaya çalışanlar, herkes gibi davrananlar; lar… lar… lar…
Kendince yorumlar herkes gülmeyi… Bazı yerlerde samimiyet anlamına geldiği gibi bazı yerlerde güçlü bir tehdit anlamına gelir.  Örneğin kilise ve manastırlarda rahipler gülmeyi keskin çizgilerle yasaklar. Gülmenin olduğu yerde düzenin dağılacağını, samimiyet ikliminde sınıfsal buzların eriyeceğini düşünürler. Kural ve kaidelerin sert doğasına gülme girdi mi onlara yer kalmayacağına, gülmenin şeytanı ayarttığına inanırlar. Keza askerlik, keza siyaset, keza iş dünyası… Herkesin beraber çalıştığı, herkesin aynı sürahiden su içip aynı tabldottan yemek yediği bir iş yerinde çalışanların birbirleriyle ilişkileri, gülüp gülmeyecekleri, birbirlerine hitap etme ve davranış pozisyonları üsttekiler tarafından belirlenir genelde. Resmi bir işyeri ise orası, herkes birbirine unvanı ile hitap eder, saygılı bir çoğul dil kullanılır ve olabildiğince bireysel ilişkilerden uzak durmaya çalışır. Ama orası pazarlama işi yapan ve bireysel ikna ve etkileme gücünün önemli olduğu bir şirket ise, o zaman da gülmek ve samimi ilişkiler kurmak birinci şart olur. Yani bir tarafın isyan kabul ettiğini diğer taraf bir lütuf olarak görür…
Ve sorular tabi…
İnsan küçümsemeden gülebilir mi? Kadınlar güldüren erkeklerden mi hoşlanırlar yoksa hoşlandıklarına mı gülerler?  Huzur ve ahenk midir gülmek yoksa kaos ve şüphe mi? Ağlamanın kardeşi midir gülmek, yoksa düşmanı mı? Öfkeyle mi öldürür insan gülmeyle mi? Mizah mı sanatı yarattı, sanat mı mizahı? Kaybolan gün, hiç gülmeden geçen gün müdür? Acılara dayanmak için mi insan gülmeyi icat etti? En tehditkâr kahkahalar en adsız kahramanlar tarafından mı atıldı? Bitmeyen öfkeler susmayan gülüşler doğurur mu? İnsanın ömrünü uzatır mı gülmek? Gülmek midir özlenen yoksa gülümsemek mi? Her güzele yakışır mı gülmek? Özgür olmayan gülmeyi öğrenemez mi? Her gülüş biraz özgürlük müdür? Ve daha nicesi…
Her soru bir diğerini yaratır, her cevap diğerinden biraz eksik kalır ve çoğalır…
Gelgelelim…
İnsanın ömrünü uzatan, cehennem kaçkını geçici cennet özgürlüğü tadında bir nefestir gülmek… Bir masumiyet olanağı, iki insan arasındaki en kısa mesafe, ruhsal boşalmaların ana kaynağı, aşk cemaatinin imamıdır… Delifişek hüzünlerden, felekzede insanlardan, gamdaş ayrılıklardan uzak, gönül bahçesinde üstü kalsın cömertliğidir… Müphem duygulara adres, inancı güzele cennet, yalnızlığa oyuncak, denize sıcaklık…
Lütfen unutmayın!
Her tebessüm bir sadakadır ve gülen nar bahçeyi de güldürür…

Fotoğraf:http://file.atuder.org.tr/_atuder.org/fileUpload/tlcfSvgjvmjn.pdf

Yorum Gönder

0 Yorumlar