Hayaller ve düşler dünyasında her insanın özel anlamlar yüklediği “değer”leri vardır. Kendisini içinde bulduğu, geçmişini
özetlediği, sonsuz gecelerde varlığını izlediği “değer”ler. Bir oyuncak, bir biblo veya sıradan bir anı. İnsana bir şeye
bağlılığın kutsiyetini sunan “özel” “değer”ler…
Öyle ya da böyle, iyi ama kötü saklar derinliklerde herkes bir “değer”i.
Sahiplenir, güzelleştirir, korur ve yaşamının en özel yerinde, en özel
duygularla canlı tutar. Yaşamın anlamını üç cümle ile sunacaksa ikisini bu
“değer” e ayırır. Benzetmelerini ona yükler, sözlerini onun için süsler, en
yaşanılası güzellikleri ona benzetir. Ait hisseder kendisini “değer”lerine.
Farklı kılmak ister kendini. Bir dost sohbetinde ilgiyi üzerine çekmek ister.
Beğenilmek, övgüler almak, kıskanılmak ister. Bakışları üzerinde,
anlattıklarının sahici derinliğinde görmek ister… Yüceltmek ister kendini insan
“değer”leriyle. Ki o yüzden farklı olmanın çekiciliğine kapılır. Ki o yüzden en
olunmadık ilginçlikleri “değer” edinir kendine. Herkesleşmiş bir anlatının
cılızlığını, yamalanmış bir gömleğin fukaralığını yaşamak istemez. Bir söz mü
söylenmiştir, bir olay mı anlatılmıştır; o da söyler, o da anlatır. “Benim
senden eksik yanım yok. Senden daha iyisini yaşıyorum, yaşadım” mesajı verir.
Bunu çoğu zaman yaşantı ve davranış ile de yapmaz, anlatıları ile yapar. Ve ne
güzel bir ironidir ki; bunu genellikle bilinçli, isteyerek de yapmaz.
“Değer”ler dünyasında oluşturduğu, “değer”ler dünyasının oluşturduğu “ben”liği
ile yapar.
Kişinin “ben”liği, sahip olduğu düşünce ve davranışlarının,
geçmiş yaşantılarının, hayallerinin, ideolojilerinin, toplumsal maskelerinin
oluşturduğu korumacı bir mekanizmadır. Daima güzeli ister, daima iyiye yönelir.
Üstünlük çabasını kendisine şiar edinmiş her türlü engel ve saldırıya karşı
savunma mekanizmaları geliştirmiş, altta kalmayı ve yenilmeyi hazmedemeyen
cihangir bir savaşçıdır. Binlerce farklı insanın içinde onlarca maskeyle
yaşıyorken, farklı olanı yakalamak ve kendini, yalnızca kendini oynamak adına
ayakta durmaya çalışan emekçi bir sanatçıdır.
Yaşadığımız
dünyanın, iklimin, çevrenin, ülkenin, şehrin, mahallenin her birinin ayrı ayrı;
içinde olduğumuz kültürün, yaptığımız mesleğin, okuduğumuz okulun, dinlediğimiz
müzik türünün, saç şeklinin, ilgi ve hoşnutlukların oluşturduğu maskeler
taşırız üstümüzde. Her mekâna ayrı renk, her zamana ayrı büyüklükte. Okulda
“öğrenci”, ailede “çocuk”, stadyumda “taraftar”, lokantada “müşteri”, belediye
otobüsünde “yolcu” ve yüzlercesi.
Yaşadığımız ve yaşamaya mecbur olduğumuz sosyal çevremiz mecburi kılar
bu maskeleri; olmazsa olmaz kılar. Bir maskeyi birden çok yerde kullanma
fırsatı vermez. Bir maskenin ayrıcalığını başka bir maskeye sağlamaz. Gerçi benlik de bunu istemez. Maskelerinin karakterine uyar ve kendi
doğallıklarında onları yaşatır. Eğer işte sert ve katı bir tutum takınan,
kuralcı ve disipliner bir “asker” maskesi takıyorsa kişi eve geldiğinde onu
kapı önünde bırakır ve şen şakrak, korumacı, sevecen bir “baba” maskesi takar.
Çünkü ne işinde baba ne de evinde asker maskesi ortama uymaz ve kişinin
davranışlarını olumsuz yönde etkiler.
Çevremize
baktığımızda maske transferlerinin doğurduğu sıkıntıları envai zenginlikte
görmek mümkündür. İşten kovulmalar, boşanmalar, küslükler, kavgalar ve daha
nicesi… İnsanların günün çeşitli anında takındıkları maskeleri değişik mekân ve
zamanlarda takmaya devam etmesi, alışık düzene adapte olan bazı kişilerce
tasvip edilmeyebilir ve bu durumu çeşitli biçimlerde dile getirebilirler. İşte
bu durumda egosu şişkince olan bazı maske sahipleri de kendini savunmaya ve
karşısındakini inkâr etmeye kalkar ki bu durum sözü geçen nahoş durumların ilk
kıvılcımını oluşturur. “ Ben senin
çırağın değilim, git suyunu kendin getir.”
“Yeter artık hasta değilim, bana hastalarına baktığın gibi bakma.” “ Hiç
pazarlığa girme, burası iş yerin değil. Yarın annemlere gidiyoruz” ve daha
niceleri.
Kişinin ait
olduğu çevre, kişiliğinin maske oluşturmasında önemli bir göreve sahiptir. Kişinin iç dünyasının uzağında
şekillenen, artık kendi varoluşundan
çıkmış, herkesçe “değer” haline getirilmiş
standartlar maskeler vardır etrafında. Kıyafetini toplumun diktiği, ekmeğini
suyunu herkesin kendince verdiği maskeler. Yaptıkları belli söyledikleri bellidir bu
maskelerin. İhmale gelmez, yanlışı bilmez, ihaneti kabul etmez yapıdadırlar.
Bozuma uğramamış tılsımlar taşırlar bedenlerinde, narinlikler taşırlar. Çok
özel yerleri vardır toplumda, önemleri hayatidir. En çok istenilen, en çok
takdir edilen maskelerdir bunlar. Ki fazlalaştıkça oranları güzellikler artar,
baharlar farklı bir güzel kokar, yağmurlar daha bir insani yağar. Örneğin
dostluk, örneğin sevgi, örneğin aşk…
Örneğin iyiye ve güzele olan inanç… Örneğin mutluluğun diğerkâmlığı…
Örneğin sadeliğin varlığı…
Kişinin
sürekli bir özlem içinde olduğu maskeler vardır çevresinde. Örneğin
yukarıdakiler… Örneğin yukarıdakilerin azlığı…
0 Yorumlar