Parka Girmek Yasaktır...

Parka Girmek Yasaktır, enver ileri

İlkokul iki ya da üçüncü sınıftaydım. Kelimelerin öğrenilmesi ve dilimize yerleşmesi için bize verilen “cümle içinde kullanma” ödevlerimden birini yapıyordum. Sınıf ortamında oturmuş etrafı öğrencilerle dolu bir çocuk resminin altına sıralanan, boşluk yerleri renkli, parlak kalemlerle boyanmış kısa cümleleri dolduruyordum. Genel olarak okulda, okul bahçesinde, ev ve park gibi yaşam alanlarında yapılması gereken davranışlar, bazı özel durumlarda insanlardan beklenen tipik tepkiler vardı içlerinde. Bazı yerleri boş bırakılmış cümleler, belirli boşluklara yerleştirilecek tamamlayıcı kelimeler, birbirleriyle benzer anlamı taşıyan eşleştirilmek için verilmiş çeşitli ifadeler vardı. Hedef bunları yazmak ve ertesi gün öğretmene gösterip yıldızlı bir imza almaktı. Birçok kelime yazılmıştı art arda. Oldukça geniş bir alandan çeşitli kelimeler seçilmişti ve bunlardan bir tanesi de “yasak” kelimesiydi.  Boşluklarla dolu bir cümle ve sonuna yerleştirilmiş “yasaktır” yüklemi. “Yerlere çöp atmak yasaktır! İzin almadan konuşmak yasaktır! Başkasının eşyasını izinsiz almak yasaktır!” gibi. Yani bizden beklenen tipik çocuk davranışları...
Yasak kelimesine karşılık olarak, hayatımızda bize yapılması yasak kılınan bir şeyi yazmamız isteniyordu. Bir çocuğun dünyasında masumane, küçük bir yer kaplayan, birçok şeyden ve durumdan zarar görmesini engelleyen bu korumacı kelimeye, anlamlı ve kısa bir cümle bulmamız isteniyordu… Oysa unutulan bir şey vardı. O dönemde(doksanlı yıllarda) yaşamış ve o dönemin nefesiyle büyümüş çocuklar için yasak, bu tür masumane bir şey olmamıştı hiçbir zaman. Yasak deyince insanların aklına bu tür şeyler gelmemişti.  Keza etrafı yasaklarla donatılmış, yasaklar içinde yaşamaya alışmış, inancı, dili, düşüncesi çeşitli biçimlerle engellenmiş, baskılanmış insanlarla büyünülmüştü ve onların hikâyelerinde yasak sözcüğü daha zalimceydi.
Etrafta malzeme bol olunca ne yazmalıyım, nasıl bir cümle kurmalıyım üzerine baya bir düşündüm. Birkaç basit yasak cümlesi yazdım. Ama en sonunda dayanamayıp, beni o günlerde en çok etkileyen şeyi; “Parka girmek yasaktır!” cümlesini yazdım. Kaldırdım ödevimi. Okula gittim ertesi gün. Kitabımı çıkardım. Öğretmen gelip ödevleri kontrol etmeye başladı. Sıra benimkine gelince, yüzüme baktı, gülümsedi ve “Parka girmek hiç yasak olur mu oğlum!” deyip, kırmızı pilot kalemiyle “zarttttt” diye cümlemin üzerini çizdi. İnanılmaz üzüldüm, kendimi çok kötü hissettim. Ama o gün yazdığım cümlede zerreyi miskal yanlışlık yoktu. O cümle benim için o gün bir yaşam gerçeğiydi ve ben, o yasağın bulunduğu şehirde yaşıyordum.
Nasıl mı?
O yıllarda ilçemizde, içinde ağaçlar, salıncaklar, ahşap piknik masaları ve banklar bulunan yalnızca bir park alanı vardı ve onun girişi de parası verilmediği takdirde çocuklara yasaktı. Evet, yasak… Parkın köşesinde tek katlı, pencereleri kalın demirlerle döşenmiş, küçük taşlarla süslü bir düğün salonu yapılmıştı ve adeta park alanı, bu korunaklı “özel” yerin güllü çiçekli bahçesi durumundaydı. Her tarafında sık ağaçlıkları, ağaçların dalları arasına döşenmiş dikenli telleri ve kapı girişinde eli sopalı, şişman bekçileri vardı buranın. Piknik yapabilecek, oturulabilecek, oyunlar oynanabilecek yerlerin tamamına şartlar konulmuştu ve parkın etrafını saran ağaçların çoğuna herkesin uyma zorunluluğunda olduğu kurallar asılmıştı. Gönül isterdi ki bu kurallardan bir tanesi de “çocuklara ücretsizdir” falan olsun ama eğer bir çocuksanız ve bekçiye verecek bir paranız yoksa önünüzde çok seçeneğiniz de yoktur. Ya paranızı verecektiniz, ya dikenli tellerden yaralanma pahasına geçecektiniz ya da içeriye anne babalarıyla girmiş ve sallana sallana gülücükler saçan çocukların şen şakrak hallerini seyredecektiniz. Başka bir seçenek yok…
Küçükken en zevkle yaptığımız, en hevesle koştuğumuz eğlencelerden biriydi bu. Grup olarak oraya gider, bazılarımız cesaretini gösterip atlar, bazılarımız nöbet bekler, bazılarımız ise sadece oraya giden çocukların giriş hikâyelerini dinlerdik. Oldukça organize de sayılırdık. Bir kişi bekçi tarafındaki yolda durur ve kapıyı gözlemler, bir diğeri geçişin yapıldığı, dikenli telleri yukarıya kaldırılmış daha az ağaçlıklı arka tarafa geçer ve geri kalanlar koordineli bir şekilde, sırayla içeri girerdik.  Oldukça cesaret isteyen bir işti ve parka girip oyuncaklara binebilmek, size mahallede birkaç gün yetecek kadar karizma sağlamaya yeterdi de artardı. Çünkü delinmiş bir yasağın verdiği haz, o yıllarda bile muazzamdı ve yasağın o dayanılmaz cazibesine, o iştah kabartan çekiciliğine ulaşmış olmak muhakkak ki anlatmaya değer bir kahramanlıktı.
Tabi aradan yıllar geçti. Etrafımızda çoğalan yasaklardan bazıları kendi isyancısını doğurdu, bazıları kendini özgür sanan kölelerini yetiştirdi, bazıları ise düşe, düşünceye, yapmaya, etmeye, istemeye bile sınır koydu. Etrafımızda yasakçılık oyunu oynayan insanlar da çoğaldı, her türlü yasağa karşı çıkan ve baş kaldıranlar da… Etrafı mayınlı arazilerle sarılmış bir şehirde yaşıyor, tarihini bir yasağın delinmesine bağlayan bir inançtan geliyorduk ve yasağa yabancı değildik sonuçta… İyi yasaları oluşturabilmek için önce kötüleri kaldırmak gerekiyordu. İyi yerler yapabilmek için kötü yerleri yıkmak gerekiyordu. Bazen insanlara bütün yasaların masum olmadığını, yasakların sadece korumadığını, aynı zamanda eksik bıraktığını, mahrum kıldığını, topal yaptığını da hatırlatmak gerekiyordu.
Nitekim öyle oldu!
Benim hiçbir zaman tellerden atlayacak kadar cesur olamadığım,  sokak aralarında hep başkalarının giriş hikâyelerini dinleyerek, başkalarına gözcülük ederek büyüdüğüm o park alanı, şimdi birbirinden güzel eğitimlerin verildiği, binlerce güzel insanın onlarca etkinliğe katıldığı, müzikten tiyatroya, konserden sempozyuma birçok eğlenceyi içinde barındıran, yeşilliklerle donatılmış, beyaza boyanmış, duvarsız bir yaşam alanı; bir sanat, bir kültür merkezi oldu. İçinde yasakları olmayan, yasaklara karşı yaşayan, insanları davet eden bir yer...

Aradan yıllar geçti. Emanet bıraktığım çocukluğumu bana geri verir mi bilmiyorum ama çocuğuma verecek boş bir salıncağı vardır diye umuyorum… 

Fotoğraf: https://www.pinterest.cl/pin/695172892471052945/

Yorum Gönder

0 Yorumlar